24 Mart 2011 Perşembe

Kibritçi Kız...

Çocukken bu masalın hissettirdiği hüzne “maruz” kalmayanınız var mı bilmiyorum… Üzülürdüm ama defalarca okur, iç burkan resimlerine bakıp dururdum epitopu 10 sayfalık kitabın. Yılbaşı vakti aç bi-ilaç yolun kenarında kibrit satan, soğuktan donmamak için de elindeki kibritleri birer birer yakıp ısınmaya çalışan küçücük kız çocuğu… Her yanan kibritle hayale dalan, en sonuncusundan uyanamayan…
Kibritçi kızın dramı başka bir yazının konusu olsun, gelin bu yazı üç çöp kibritle kuracağımız üç çerçöp hayale dair olsun..? İlkini çaktınız, aksi bir rüzgar… Alev söndü sönecek, titreşip duruyor kibritin ucunda, büyüyecek de içinde çocukluk hayalinizi göreceksiniz, ha gayret, alın avucunuzun içine, hah şimdi oldu eliniz ısınmaya başladı birazdan da içiniz ısınacak, masumiyetinizi görünce karşınızda. Çok da yaratıcı bir çocuk değilmişim herhalde! Yuvaya giderken yuva öğretmeni, baleye giderken bale öğretmeni, ilkokula giderken ilkokul öğretmeni olmaya heveslenmiştim. Sizinkinde ne görünüyor? Vahşi doğa fotoğrafçısı?! İtfaiyeci? Gelin-cik? Ne kadar yakınsınız çocukluk hayalinize yahut ne kadar yakın durmak istiyorsunuz?
İkincisi yanmıyor! Kibritin ucu beyazladıkça beyazladı, evirip çeviriyoruz, sayılı kibrit var çarçur edemeyiz derken yandı işte! Birden parladı… Aşka mı dair bu alev? Hani olmadı olmadı da sonra birden yüzümüze gözümüze sıçradı ya? Az kalsın saçımızı, başımızı, kaşımızı, kirpiğimizi yakıyordu? Tıpkı yüreğimizi, biraz da midemizi yaktığı gibi?! Evet evet aşk bu! Benim gönül meselelerim kalabildiği kadar anonim kalsın lakin siz kendinizinkini bir zahmet gözden geçirin… Bir sevdiğiniz var mı kollarınızda? Yuvanızda? Peki, kalbinizin neresinde duruyor? Sokuldu mu daha da içerilere, yoksa sınırda (kalp çeperi denir mi bilemedim) bir durakta bekliyor mu ilk otobüs geldiğinde gönderesiniz diye? Mutlu musunuz onunla? Hangi malzeme eksik? Tuz? Şeker? Yoksa alkol mü? Ne umdunuz, ne buldunuz? Tamam mı? Devam mı? Bu adam gökkuşağından yapılmış atıyla gelen prensinize benziyor mu, hani midenize ilk avuç kelebeği sokan?
Geldik son kibrite… Birden alev alıveriyor, büyüdükçe büyüyen, içimizi sımsıcak sarmalayan ışığıyla etrafı umut veren bir dünyaya dönüştürüyor, huzur bu sonuncusunun adı. En önemlisi, her şeyin anahtarı… Huzur! O var, bu var, şu da var, lakin huzur yoksa bence elde var sıfır! Sahip olduklarımızla, sevdiklerimiz, sevildiklerimizle, yerimizle, yurdumuzla, işimizle, gücümüzle, bunların hepsini doldurduğumuz kalbimizde huzur bulmaya çalışmalıyız. Daha dikkatli seçerek hayatımıza soktuğumuz herkesi ve her şeyi ve eninde sonunda varmak istediğimiz noktanın huzur ve mutluluk olduğunu aklımızdan asla çıkarmayarak. Kendimiz ve hayatına dokunduklarımız için her şeyi daha güzel kılabilmek için sımsıkı sarılmalıyız huzurun en azından var olduğuna dair mevcut umudumuza. Paylaşmalıyız bulabildiysek eğer, hepimize yetecek kadar çoğalması için…
Hayal denizine dalıp dalıp ürpererek çıkmak yerine gerçekten istediğimize odaklanmanın, içinde “pes”pembe hem de kocaman bir inci tanesi olan istiridyenin, dalgalarla ayağımızın ucuna gelmesini sağlayacağına inanıyorum…
Ne olursa olsun denemeye değer, uzanalım kibritlere, bakalım ilk hangisini yakacağız?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder