31 Ocak 2011 Pazartesi

kontrol manyağı mıyız?

Hayat insana sabırlı olmayı öğretiyor bir şekilde, sen istesen de istemesen de…
Ve gerçekten öğreniyorsun bazı şeyleri kabullenmeyi, oturup beklemeyi. Beklemezsen zaten kaybetmeye mahkûmsun! Kimi veya neyi istiyorsan, onu!
Özellikle kadın erkek ilişkilerinde sabretmeyi öğrenmeye başladım sanırım, karşımdakinin de bir ritmi olduğunu kabullenmek zorunda kaldım istesem de istemesem de… Bir zaman sevdiğim bir adam ne kadar uğraştıysa da öğretememişti bunu bana. Sanırım onun samimiyetine bir türlü güvenemediğimden ve inanamadığımdandı. Oysa samimiymiş! Bunu şimdi anlıyorum. O sırada ise gözüm kendimden başka hiçbir şeyi görecek vaziyette değildi. Fedakârlık yapmak namına ne yaptıysam aslında bana geri dönüşü olsun diye yaptım ve ilişkiye istediğim şekli vererek onu sadece “kendi istediğim” raylara oturtmak, hatta oraya zamkla yapıştırmak istedim. Güvensizliği, onu, kendimi, sevgi(sizliği)mizi ve ilişki(sizliği)mizi sorgulamayı bir türlü bırakamadım. Anlayamadım o sırada karşındakini zorlamanın, istediğin kalıplardan kalıplara sokmaya, onun bedenine daracık veya bol gelen şeyler giydirmeye çalışmanın aslında onu kaybetme yolunda ilmeği kendi boynuna çıkarılamayacak şekilde geçirmek demek olduğunu... O sırada sevgi arsızı Sevde’nin doymak bilmeyen kalbini ve egosunu beslemeye çalışmakla meşguldüm çünkü 7/24!
“kontrol manyağı” olmak… Etrafıma bakınca, kendimi de dâhil ederekten, uzun süredir böyle insanlardan başka bir tiple karşılaşmadığımı fark ettim. Nedenini etraflıca düşünmüş olmasam da, aklıma ilk gelen şey şu oldu; tanıdığım çoğu insan iyi okullarda okumuş, yüksek öğrenim görmüş, güzel şeyler yiyen, güzel şeyler giyen, gezip tozan, başarılı iş hayatları olan insanlar… Kariyerlerinde basamakları pek hızlı çıkıyorlar çıkmasına da, huzur? Hâşâ! Mutluluk? Hak getire! Kendimizi yetiştirdikçe, geliştirdikçe ve başarılı işler yaptıkça hâlihazırda “şah” olan kontrol manyaklığımız “şahbaz”a dönüşüveriyor. İlişkilerimize de artık mezun olunması gereken bir okul, başarı gösterilmesi gereken birer proje gözüyle bakmaya başlıyoruz, tamamlanması ve gururla vitrine konulması zorunlu olan… Bu esnadaysa karşımızdakini, pardon biricik sevgilimizi illa ki istediğimiz şekilde davranacak bir robota dönüştürmeyi hedefliyoruz farkında bile olmadan belki de! Öyle ki, sonra kolundan tutup pırıl pırıl bir şey yarattığımızı el aleme gururla gösterebilmek, işte bunu ben “yaptım” demek için.
Sonra ise bir bakıyoruz, robot kendi kendine kararlar almaya başlamış ve hatta o da nesi, çekip gidivermiş! Nasıl olur, “bizim el emeğimiz göz nurumuzdu o”, ama gitti işte üzülmemeli.
Zira koca dünyada yeni bir robot adayı bulmak zor değil, nasıl bir aday olduğu önemli mi ki?
Onu zaten baştan yaratacağız, değil mi?

1 yorum:

  1. eskiden ucakla her yere giderken, birden binememeye basladıgım için psikologa gittim. kontrol manyagı teshisini yedim, döndüm. dus yaparken gozlerini kapatabiliyor musun sorusuna verdigim "hayır" cevabı beni bile urkuttu. masaj yaptıramıyor olmak da bunun ekilerinden biri. ve baktım hayatımda da oyleyim. kızı bırakıp ise geliyorum aklım evde. bir seye hakim olamadıgım zaman, benim dediğim yapılmadıgı zaman sinirlerim alt ust oluyor. evet iyi okullarda okuduk ama bu bazılarımıza yanımızdaki okul "okcu musa lisesi" mezunları kadar mutluluk getirmedi sanırım.

    YanıtlaSil