1 Aralık 2010 Çarşamba

Cadı

Cadı…

Nedense bu aralar büyüye taktım. Cadı filan olmak istiyorum galiba…

Kedi halihazırda var, heves de var bolca, saçımı da kızıla boyattım mı olur mu acaba? De ki oldu, bıdı bıdı bir şeyler mırıldanıp elimdeki kalemi uzattım, ve sonra hooop, aa bir saniye, mola mola…! Neye uzattım? Bilmiyorum. Peki, kime uzattım o halde? Onu da bilmiyorum! Sanırım problem burada başlıyor, hem de öyle yenilir yutulur bir lokma değil bu sorun. Ne istediğini, veya kimi istediğini bilememek…!!

Kendimizi kötü veya moralsiz hissettiğimizde sarıldığımız quantum fizik kitapları veya secret-imsi düşünce biçimleri hepsi bas bas ne diye bağırıyorlar? (bu arada bunları çok ciddiye aldığımdan değil, yanlış anlamayınızJ) ama bağırıyorlar işte, dedikleri de “ne istediğini bil ve ona odaklan.” O kadar kolay mı ne istediğimizi bilmek? Ne istediğini bilmek ve bundan emin olmak için çok fazla şey görmüş ve arasından “o da değil, bu da değil, şu da değil, aaa bu…! İşte bu, ben bunu istiyorum!” demek gerekmiyor mu? Madem o kadar çok şey yaşamadık, nereden biliyoruz ki dilediğimizin bize bizi uzun süre idare edecek kadar mutluluk bahşedeceğini? Bilmiyoruz, doymuyoruz, fazlasını istiyoruz. Hep değil ama genelde, hepimiz değil ama çoğumuz!

İnsan hayatının ana eksenleri nedir? Veya olmazsa olmazları diyelim; sağlık, aile, aşk ve iş değil mi? Para demeyeceğim, o da işle bağıntılı zira yahut mirasla ki onun da aileye dair bir ilintisi var. Sağlık evet hepimiz burada istediğimizi biliyoruz. Sağlıklı olmak! Ha alkol ve sigaraya yapışıp duruyoruz, çelişiyoruz ama neyse buna girmeyeceğim, orası Osman Müftüoğlu’nu ilgilendirir. Aileye gelince kimimiz şanslıyız, ailemiz eğer bir seçme şansımız olaydı tam da seçeceğimiz aile tipi gibi çünkü kimimiz ise şanssızız ama değiştirebileceğimiz pek bir şey yok burada… aşk ve iş konularında ise biraz daha inisiyatif sahibiyiz değil mi? E tamam, demin dedik cadısın/büyücüsün hadi şunu istiyorum de, bu adamı/kadını istiyorum de. Hmmm o kadar kolay değil işte!

Müsaadenizle kadın erkek durumundan başlayacağım. İstediğimiz adam/kadın neden olmadı yahut oldu da bitti maşallah? MUTLU olunmadı çünkü! Ya o olmadı çekti gitti, ya da siz sevmiştiniz ama bitti. Aynı insanın vücudunda, aynı insanın ruhunda başka davranışlar aradınız belki, ama benim yaşlardakiler artık hamur gibi yoğrulmuyorlar, gidiveriyorlar. Mutsuz olanı, arkasına dönüp gideni niye isteriz ki? “İlla bununla mutlu olucam, bu da benimle mutlu olsun” demek ne kadar aptalca ve çocukça! (çocukça olduğu anlaşılsın diye –olucam- yazdım) Bir şekilde hepimiz aşk acısı çekmedik mi? veya çekmiyor muyuz? Ya da gideni özlemiyor muyuz? Mutlu olmadığımız veya etmediğimiz insanı mı istiyoruz hala yani? Asamızı ona mı doğrultuyoruz? Evet diyorsanız bencilsiniz, bencillikle, tutturmakla, inatla mutluluk gelmez. Evet demiyorsak kim var karşımızda? Uzaktan beğendiğimiz, henüz bir şey veya pek bir şey yaşama fırsatını bulamadığımız insan mı? Aaah ah, neler yüklüyoruz o insancığın sırtına! Kırılmışlığımızı tamir etsin, bizi mutlu etsin, başucumuzdan ayrılmasın, saçımızı filan okşasın, güçlü olsun ama kaba olmasın, sevecen olsun ama boğmasın, huzurlu olsun ama baymasın, tutkulu olsun ama vur diyince öldürmesin, sakin olsun ama monotonlaşmasın, bunları yaptı ama yetmez çorbayı hüpleterek içiyor dolayısıyla yukarıda saydıklarımızın kıymeti yok, adam amele…! Böyle bir adam da yok kadın da, bu durumda benim de şimdilik kimsem yok… sizin varsa ne güzel…

İşe gelince… bazılarımız yaptığı işle çok mutlu, bence bu büyük bir şans veya beceri veya doğru tercihe yönelmeyi sağlamış sivri bir zekaya işaret. Çoğumuz ise mutlu değil. Ressam mı olsaydım, psikolog mu, yok yok mimar, ha bir dakika organik tarım yapayım, ya da ben fena yazmıyorum, yazar olsam (bu ben – bencilce), yaaa evimin kadını/adamı olayım, hayıır atlet, heykeltraş veya veteriner olayım yahut Osmanlıca öğreteyim falan filan… Hiç bunların birini denedik mi? Karar verdik mi, hangisini olacağız? Maymun iştahlılığı bırakıp birinde sebat edecek miyiz?

Neyse, sonuç itibariyle diyeceğim şudur ki elimizin altında en güçlü iksirler olsa da, binip uçabileceğimiz bir süpürgemiz olsa da esas önemli yegane cüz, bilinçli ve daimi arzu! O varsa belki başka bir şeye ihtiyacımız da yoktur, kim bilir? Denemeye değer, kesinlikle değer! Klişeleri, konforu boş verip arzulamaya, çabalamaya, en azından aynı noktada inançla durmaya değer. Şimdi inanmıyor olabilirsiniz ama bir gün çocuk hukuku konulu yüksek lisans tezimden başka bir kitabın üzerinde adımı görürseniz belki biraz daha…

Brida’yı okuyayım hele, devamı gelecek!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder